TÜRK DÜNYASI: GENEL YAPI

 

Bu başlık altında “Türk Dünyası” deyince ne anlaşıldığı ve onun genel yapısı anlatılacaktır. Türk Dünyası, tarihî ve coğrafi boyutları olan bir kavramdır. Onun için önce kavram kargaşasından kurtulabilmek ve kavramları doğru kullanabilmek için terminoloji meseleleri ve “Türk Kimliği” üzerinde durulacak, sonra ortak tarih anlatılacak, aşiret ve boy yapılanması anlatılacak ve bugünkü demografik yapı ortaya konmaya çalışılacaktır. Nihayet son başlık altında bir tasnif denemesi teklif edilecektir.

 

 

 

1-       Kimlik ve Terminoloji Meseleleri

2-       Ana hatlarıyla Türk Dünyası Ortak Tarihi

3-       Türkistan’da Boy ve Aşiret Yapılanması Üzerine

4-       Türk Dünyasının Nüfusu ve Yerleşim Alanı (Batı Avrupa’yı kontrol et!)

5-        Bir Tasnif Denemesi

 

 

TÜRK DÜNYASI GENEL YAPI - BİR

KİMLİK VE TERMİNOLOJİ MESELELERİ

 

Türk Dünyası, Turan, Türklük Âlemi, Türkeli gibi terimler, Türk Topluluklarının bütününü ve/veya bunların yaşadığı geniş coğrafyayı ifade etmek üzere kullanılan terimlerdir. Turan kavramı, belki ilim dilinde, özellikle de dil biliminde, Türkçeye akraba dilleri de içine alan bir kavramdır. Fakat bugün günlük konuşma dilinde, özellikle de Türkistan’da, Türk Dünyası ile eş anlamda kullanılmaktadır.


Avrasya, Asya ile Avrupa’nın bütünlüğünü ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Ancak bugün, coğrafi olarak, Asya ile Avrupa’nın kesişimini ifade etmek üzere, Rusya, Karadeniz ve etrafı, Kafkasya, İran ve Horasan, Hazar ve Aral havzası, İdil-Ural yöresi, Balkanlar, Maveraünnehir, Sibirya ve Çin Seddi’ne kadar uzanan Türkistan coğrafyası kastedilmektedir. Bu coğrafi ifade, siyasî maksatla da örtüşmektedir; bu bölgede yaşayan ülkelerin ittifakı, Avrasya İttifakı adı ile ifade edilmektedir. Avrasya İttifakı ile ilgili gelişmeleri ve kanaatimizi Dördüncü Bölümde ele alacağız. Burada şimdilik ifade etmeliyiz ki, siyasî ve coğrafi bir terim olarak Avrasya kavramına bir çekince koyamayız. Ancak iyi niyetle veya bazen art niyetle, Avrasya kavramını Türk Dünyası kavramı yerine ikame edenler yanlış yapmaktadırlar. Bu ikisini birbirinden ayırt ederek kullanmak gerekir. Türk Dünyası, Avrasya denilen coğrafyada yaşayan Türk unsurları ifade eden bir kavramdır. Avrasya ise, siyasi maksatlara göre büyüyüp küçülen, Türk unsurlarla birlikte yaşayan Slav, İranlı, hatta Hintli ve Çinli, vs. unsurları da kapsayan bir kavramdır.

 

Türkistan, Asya’nın ortasında Türk topluluklarının yaşadığı altı milyon kilometrekarelik bir coğrafyanın adıdır. Aral Gölü havzası ve etrafını kapsayan ve BDT içinde yer alan bölümü Batı Türkistan’dır. Çin’in batısında Uygur (Sincan) Özerk Bölgesi ve civarını içine alan bölümü Doğu Türkistan ve nihayet Afganistan’ın kuzeyinde Hindukuş dağları ile BDT sınırı arasında yer alan ve Hazar’ın güneyinden İran’a uzanan küçük bir bölümü Güney Türkistan’dır. Görülüyor ki, büyük Türkistan, bugün batısı hariç üç ayrı siyasî otoritenin kontrolüne bölüştürülmüş durumdadır.

 

Bu çalışmada, Batı Türkistan’da yer alan ve hepsi de BDT üyesi olan beş cumhuriyete (Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan), Türkistan Cumhuriyetleri denilecektir. 20.yüzyılın başlarından itibaren İngiliz ve Rus bilim adamları, Türkistan yerine Orta Asya (Central Asia, Middle Asia) terimini ikame etmeye çalıştılar ve maalesef, bir ölçüde, başarılı oldular. Fakat Türkistan kavramını unutturamadılar. Biz Türkistan demeye özen göstereceğiz ve Türk Birliği konusunda şuur sahibi herkese de bunu tavsiye edeceğiz.

 

Türkiye, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, bu Türkistan Cumhuriyetleri ile birlikte ifade etmek üzere, Türk Cumhuriyetleri veya Türkî Cumhuriyetler tâbiri kullanılmaktadır.

 

Tacikistan, Taciklerin yurdu demektir. Tacikler, Farsçanın bir kolu olan Tacikçe konuştuklarına göre, onları Türk Dünyasın

ın bir üyesi sayacak mıyız? Buna hiç şüphesiz Tacikler karar verecektir. Ben Tacikistan’ı Büyük Türkistan coğrafyasının bir parçası, Tacikleri de büyük Turan ağacının bir dalı sayıyorum. Tacikçe Türk dillerinden birisi olmadığı halde niçin?

 

Avrasya’da, Etno-kültürel bir harita tasarlayınız. Bu haritada, Pamir yükseltisinden başlayıp, Tacikistan, Afganistan, Özbekistan, Türkmenistan üzerinden İran, Anadolu, Irak, Suriye’den Akdeniz’e ulaşan bir şerit vardır. Bazen genişleyen, bazen daralan bu şerit üzerinde yaşayan irili ufaklı birçok etnik grup bugün Farsça konuşmaktadır. Böyle bir tampon şeridi, tarih boyunca cereyan eden İran – Turan münasebetleri oluşturmuştur. Bu kültürel zon üzerinde yaşayan etnik grupların hemen hepsi Farsçanın değişik bir kolunu konuşmaktadır. “Bu gruplar, dil bakımından İran’ın Turan’a galip geldiği, diğer özelliklerin Turanî kaldığı gruplardır” şeklinde bir hipotezi kontrol etmek üzere, bu etnik grupların dil dışındaki diğer özelliklerini araştıracak etnografik saha çalışmaları, kültür antropolojisi incelemeleri yapılmalıdır.

 

         *                   *                   *

 

Bugün “Türk” deyince, “Türkiyeliler” anlaşılıyor ve hemen peşi sıra, Türkiye’nin, Osmanlı mirası olarak, komşu ülkelerde kalan Türkçe konuşan eski vatandaşları olan soydaşlarımız ve onların çocukları akla geliyor. Sovyetler Birliğinin dağılması ile ortaya çıkan ve Türk Dünyası kavramı içinde mütalâa edilen Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan olmak üzere beş, Tacikistan’ı da dâhil edersek altı kardeş cumhuriyette ve Rusya Federasyonu içindeki muhtar bölgelerde ve otonom cumhuriyetlerde yaşayan soydaşlarımız ise, kendi topluluklarını, geniş Türklük ailesinin üyesi sayıyorlar. Ama siyasî kimlik olarak benimsedikleri isimleri, aynı zamanda mensup oldukları milletin de isimleri kabul ediyorlar. Bilhassa Rus dilbilimci İlminsky’nin gayretleriyle her lehçeden bir dil, sonra da bilhassa Sovyetlerin, 1936’ya kadar olan dönemde İlminsky’nin tezlerine dayanan uygulamalarıyla her dilden ayrı bir siyasi kimlik ve ulus meydana getirildi. Sultan Galiyev, Turar Ruskılov, Ekmel İkramov gibi Sovyet Türk siyaset adamlarının itirazları sonuç vermedi. Yani meselâ, Özbekistan Cumhuriyetinin vatandaşı bir Özbek, kendisini Özbekistan vatandaşı anlamında bir siyasî kimlik ifadesi olarak ve onun üzerine inşa edilmiş bir millî kimlik anlamında Özbek saymaya başladı. Kazakistan Cumhuriyetinin vatandaşı bir Kazak da aynı şekilde kendini Kazak saymaya başladı; şüphesiz daha önceden de var olan bu grup isimleri, bu Sovyet uygulamalarıyla birer ulus ismine dönüştü.

 

İngilizlerin ve Rusların ilmi literatüre kazandırma gayreti içinde oldukları “Turkic[1]” sıfatı ile bir akraba milletler topluluğu ima edilmektedir. Bu anlayışa göre Türk Dünyası ifadesi, meselâ Özbek, Türkmen, Kırgız, Azeri, Kazak, Uygur, Tatar, Başkurt, Karakalpak, Çuvaş, Yakut-Saka, vb. milletlerden ve Balkar, Karaçay, Nogay, Kumuk, Altay, Hakas, Tuva, vb. gibi daha küçük etnik gruplardan oluşan bir akraba millet ve etnik gruplar topluluğunu kapsamaktadır. Tabii bu “Turkic” ifadesi ile ima edilen “akrabalık”, ayrı milletlerin akrabalığı mıdır, yoksa aynı milletin farklı etnik topluluklarının akrabalığı mıdır? Bu sorunun cevabının, ilmi bir karardan ziyade veya onunla birlikte, cevap verenin, Türk Dünyası ile ilgili temennisini de yansıtıyor olacağını unutmamak gerekir. Bu sayılan toplulukların geleceğe ilişkin iradeleri, kavramın mahiyetini belirleyecektir. Bu topluluklar, ortak bir iradeyi paylaşmaları halinde birleştikleri takdirde kavram, “aynı milletin farklı gruplarını” ifade ediyor olacaktır. Yani konu, bilimsel olmaktan ziyade, siyasîdir.

 

Türk Dünyasını oluşturan muhtelif toplulukları, aynı milletin mümtaz üyeleri olarak gören Türk milliyetçilerinin ekseriyeti “Türk Cumhuriyetleri” demeyi tercih ediyor, daha küçük bir grup da “Türkî Cumhuriyetler” diyorlar. Ben de şahsen, temennimi, tek bir millet olma yönünde yapmakla beraber, Türk topluluklarının kendilerini nasıl tanımladıklarını, fiili bir durum olması bakımından, göz ardı edemiyorum. Gelecekte ortaya çıkacak “fiili durumlar”, temennilerden birinin gerçekleşmesine yarayacaktır. İnşallah, Türk Cumhuriyetlerinin müşterek bir siyasî kararı olarak Türk-Turan Birliği bir an önce kurulur da biz de aynı siyasî kimliğe sahip insanlar olarak, ortak bir “Türk-Turan” millî kimliğini, bunun üzerine tez elden inşa ederiz.

Tabii, Türk kelimesini bir kimlik ifadesi olarak benimsemede, Azerbaycan Türklüğü diğerlerinden daha önde görünüyor. Ama vatandaşı oldukları Azerbaycan devletinin varlığı dolayısı ile de o devletin vatandaşı, o devlete mensubiyet, anlamında, kendilerini, “Azeri” olarak isimlendiriyorlar. Türkiye’den bir zamanlar göç etmiş, Azerbaycan’ın batı taraflarında bazı köylere yerleşmiş insanlar var; bunlara da “Türkiye’den göç etmişler” anlamında Türk deniliyor. Azerbaycanlı Turancılar “Azeri” yerine “Azerbaycan Türk’ü” denilmesini öneriyor. Stalin zamanında, bugün Gürcistan’ın sınırları içindeki Ahıska ve Ahırkelek’ten, Türkistan Cumhuriyetlerine, özellikle Özbekistan’a sürülmüş olan soydaşlarımıza da geldikleri yöreye Gürcüler Mesketya dediği için, Mesket Türkleri denilmektedir. Şimdiler de iyi ki Ahıska Türk’ü sözü yerleşmeye başladı.

         *                   *                   *

 

Gelecek, tarihî mirası reddedemez. Tarih’te Türk ismi bize kim tarafından ve kimleri kastederek verilmiştir? Bu konuya şimdi girecek vaktimiz yok. Ancak şu kadarını ifade edebiliriz ki, Türk, Asya’nın geniş bozkırlarına yayılmış çeşitli Türk topluluklarının birini veya birkaçını kasteden bir isim olarak kullanılmamıştır.  Kafesoğlu’ndan öğrendiğimize göre, Türkiye ismi de tarihte farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda kurulan devletler için kullanılmıştır. 11-12. asırlarda Volga nehri ile Aral Gölü arasındaki bölgeye, Tatar-Bulgar Türkleri hüküm sürdüğü için, Türkiye deniliyordu. 13. asırda ise, Mısır’a, Memlûk (Kölemen) Türkleri hüküm sürdüğü için, Türkiye deniliyordu.

 

Oğuz tayfalarına Türk dendiği gibi bir zehaba da kapılmamak gerekir. Oğuz, Kıpçak, Karluk, daha sonra da Tatar, Kırgız, Uygur, Türkmen tayfalarını birbirinden ayırmak son derece zordur. Özbekleri, Kıpçak mı, Oğuz mu, Karluk mu sayacaksınız? Kazak Uruvları (aşiretleri) için de aynı şey geçerlidir. Nitekim Kazak şeceresi ile ilgili bazı Kazakça kitaplarda, Orta Cüzden Kongrat, Nayman, gibi bazı Uruvların Oğuz tayfasına yattığı yazılıdır (Khaydarov ve Orazov, 1992). Aynı eserde, Mangıtayların Kırgız, Özbek ve Karakalpaklarda da olduğu, Ulu Cüzden Kanglıların sadece Kazakta değil, Tatar, Başkurt, Karakalpak ve Özbek’te de önemli bir yer tuttuğu gibi bilgiler de vardır. Sır Derya boyunca uzanan topraklarda bugün Kazaklar, Karakalpaklar ve Özbekler yaşar. Ancak, Teke, Bavıldır (Bayındır), Şavuldur, vb. gibi yerleşim yerlerinin isimleri, bölgenin Oğuz boyları ile ilişkisini çok açık şekilde ortaya koymaktadır. O zaman şöyle bir hipotez bilimsel olarak araştırmaya değer bir hipotezdir: “Bugünkü Kazak, Özbek, Kırgız Uruvlarının bir bölümü Karluk, bir bölümü Oğuz, bir bölümü de Kıpçak’tır.

 

Türkiye –Anadolu- Türklüğünü de araştıracak olsanız aynı şey ortaya çıkar. Anadolu’da kime Türk deniyor? Oğuz tayfaları ayrılsın, Özbekler ayrılsın, Badıllı, Rışvan, Berikan, gibi Kırmanç’ça konuşan gruplar, Zaza’lar ayrılsın, Tatar, Kazak, Uygur, Kırgızlar ayrılsın, Kafkasyalı Kıpçak-Oğuzlar da ayrılsın denilse Anadolu’da geriye kim kalır? Türk bunlardan birisine değil, fakat hepsine verilmiş bir isimdir.[2]

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

KAFESOĞLU, İ., 1997, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul.

KHAYDAROV, A. ve M. ORAZOV, 1992, Türkoloji’ye Giriş (Kazakçası: Turkitanuvga Kirispe), Kazakistan Bilim Bakanlığı, Almatı: Kazak Üniversitesi.

KAVUNCU O., 1997, “Türkistan'da Ekoloji Problemleri: Kazakistan”, Yeni Türkiye Dergisi, Türk Dünyası Özel sayısı, Sayı 15: 889-892, Ankara.

 

 

 

 

 

 

 



[1] Turkic, İngilizce, “Türk lehçelerini konuşan topluluklardan veya onlara ait” anlamında bir sıfattır. Turkish ise, “Türkiye Türkçesi konuşanlardan veya onlara ait” anlamından bir sıfattır. Ruslar Turkic yerine Turkski, Turkish yerine Turedski diyorlar. Bizde de Turkic yerine Türkî, Turkish yerine Türk diyenler var.

[2] Dil ve tarih bilimcilerinden öğrendiğimize göre “Türk” kelimesi, Çince’ye “miğfer, başı koruyan” anlamında tercüme edilmiştir. Bu, etimolojik olarak “Türük” diye bir fiilden yapılmış isim çağrıştırıyor;  Türemiş veya törelenmiş anlamında. İkincisini benimsersek, “devleti olan”, yani bir başa bağlı, bir miğferin altına toplanmış anlamında, devlete tabi olanlara töreli, töresi var, törelenmiş anlamında “türük”, göçerlere yürüyen anlamında “yörük”, devlete tabi olmayanlara da, tabi olmayan, baş kaldırmış, hür, anlamında “kozgalmak” fiilinden türemiş bir isim olarak “kazak” deniyor olamaz mıi? (bkz. Kavuncu, 1997)

Site içi arama

Site düzenlemesi Crystal Studio