24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİNE GİDERKEN

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri ülkemize huzur, barış, hukuk düzeni, herkesin içselleştirdiği bir demokrasi ve birlik getirsin. Bu sıradan gibi görünen sözlerin “künhüne” vakıf olmak için yakın geçmişi hatırlamak gerekir:

  • 27 Mayıs İhtilali, seçilmiş bir iktidarı askeri darbeyle devirdi. Darbeciler kendi aralarında anlaşmazlığa düşerek, sabık yöneticileri idam edilmemesini ve bir an önce demokrasiye avdet edilmesini isteyen 14’ler diye bilinen Türkeş bey ve arkadaşlarını sürgüne gönderdi. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi. Şimdi demokrasi şehitleri olarak anılıyorlar..
  • 22 Şubat 1962’de ve 21 Mayıs 1963’te Talat Aydemir iki defa darbeye teşebbüs etti, ama başarılı olamadı. Talat Aydemir ve silah arkadaşı Fethi Gürcan idam edildi.
  • 12 Mart 1971 Muhtırası. TSK içinde yeni bir kalkışmayı önlemek üzere Komuta kademesi hükümete muhtıra verdi. Demirel hükümeti istifa etti.
  • 12 Eylül 1980 Darbesi. Ülkede ideolojik çatışma had safhaya yükselmişti. Bunu bahane eden komuta kademesi idareye el koydu. Onlarca vatan evladı “bir onlardan bir bunlardan” şeklinde kelle hesabı yapılarak idam edildi.
  • 28 Şubat 1997. Refahyol hükümeti olarak bilinen ülkenin Meclisinden güvenoyu alarak teşekkül etmiş olan 54. Hükümet, bir MGK toplantısının ardından istifa etti. Erbakan rahmetlinin Başbakan olmasından ve başörtülü kız öğrencilerin üniversitlerde sayıca artmasında endişe eden TSK cumhuriyeti koruma kollama görevini yerine getirmiş oluyordu.
  • E-Muhtıra 27 Nisan 2007. 2002’de seçimleri kazanan AKP iktidarına karşı hazımsızlık had safhadaydı. Faili meçhul cinayetler, gazete baskınları, cumhuriyet mitingleri adeta TSK’ye “hadi” dercesine tezgâhlanıyordu. AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül idi. 27 Nisan 2007 günü yapılan ilk tur oylamada 361 oy aldı. Yargıtay emekli Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda 367 nitelikli çoğunluk sağlanmadığı için seçimlerin geçersiz sayılması gerektiği yönünde açıklaması oldu. Bu açıklamadan sonra gece Genel Kurmay başkanlığının web sayfasında bir muhtıra yayınlandı. TSK laikliğin bekçisi olduğunu sert bir dille hatırlatıyor, böylece eşi başörtülü birinin cumhurbaşkanı olmasına gösterilen ilkel bir tepki dillendirilmeden ortaya konmuş oluyordu.
  • Ergenekon davası. 12 Temmuz 2007’de Ümraniye’de bir evde bulunan el bombalarıyla ilgili soruşturma iki yıl içinde genişletilerek “Ergenekon davası” ortaya çıktı. İddianamede Ergenekon isimli bir örgütün aslına “derin devlet” ile özdeş bir örgüt olarak birçok faili meçhul cinayeti tertipleyen bir terör örgütü olduğu ve anayasal düzeni askeri darbeyle yıkmaya hazırlandığı iddia ediliyordu. Yıllarca süren dava sonunda dağ fare doğurdu ve yüzlerce suçsuz insan mağdur edildi. Rahmetli Demirel’in “Yaramaz çocuk” (Yazının sonundaki Not’a bakınız) olarak nitelediği inisiyatif askerlerden sivillere geçiyordu.
  • Balyoz davası. Ocak 2010’da bir gazetede çıkan haberler üzerine dava başlatıldı. Bir askeri darbe hazırlığı yaptıkları iddiasıyla 6 muvazzaf orgeneral sivil bir mahkemede yargılanmaya başlandı. Yine yüzlerce suçsuz insan mağdur oldu.
  • 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe Teşebbüsü. Fethullah Gülen’e bağlı olduğu iddia edilen bir grup asker 15 Temmuz gecesi saat 21.30’dan itibaren yolları kesti; jetler Ankara’da TBMM’yi ve Özel harekat Merkezini bombaladı yüzlerce vatan evlâdı şehit oldu. Halk destansı bir tepkiyle sokağa çıktı ve darbecilere karşı hükümetin yanında yer aldığını gösterdi. Açılan davalarda darbeyle ilgili ilgisiz on binlerce insan FETÖ terör örgütüne mensup veya bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunuyor. Öncekilerde olduğu gibi bu insanlarında çoğu birkaç sene sonra beraat edecek ve yattıkları yanlarına kâr kalacak.

Türkiye’nin son 58 yılının siyasi özeti işte böyle. Bu görüntüde yargının adil işlediğini söylemek mümkün değil. Demokrasinin tam ve kâmil bir şekilde hayatımıza geçtiğini söylemek mümkün değil. Gücü eline geçirenin adil olduğunu, rakibi yok etmeye yönelik bir yaklaşım içinde olmadığını söylemek mümkün değil. Güç sahibinin ülke menfaatlerini gözeten politikalar uyguladığını, kendi iktidarını devam ettirmeye matuf uygulamalar içinde olmadığını söylemek mümkün değil.

İşte bunun için diyorum ki 24 Haziran seçimleri bir dönüm noktası olsun. Adaylar gerçekten memlekete hizmet niyetiyle aday olsun. Kampanyalarda “O yanlış yapıyor; doğrusunu ben yaparım” ya da “o yapamaz ben yaparım” demek yerine “ben daha iyi yaparım” desinler. Karalama, hakaret, yalan ve iftira dolu, halkı aldatmaya yönelik kampanyalar yerine, dürüst, barışçı, saygı dolu ifadelerin yer aldığı, içi dolu kampanyalar yürütülsün.

NOT:Yaramaz çocuk rahmetli Demirel’in bir tiplemesidir. 1987’de siyaset yasağı referandumla kalkan Demirel, üniversite hocalarına bir konuşma yapmıştı. Konuşmanın sonunda bir hocamız “beyefendi, Türkiye’nin bir merkez sağ sorunu var. Özal ile bir araya gelip birlikte güçlü bir merkez sağ oluştursanız iyi olmaz mı” gibisinden bir şey sordu.

Demirel şöyle cevap verdi: “O işler halledilir. Özal benim müsteşarımdı. Onunla oturur konuşuruz. Fakat asıl problemi ben size kaplumbağa hikâyesiyle anlatayım:

“Kaplumbağaya sormuşlar: sen bu yürüyüşle Hacca nasıl varacaksın? O da demiş ki, “benüm yürüyüşüm yavaş ama Allah bana uzun ömür verdi. Varmasına varırım da köyden kasabadan geçerken şu yaramaz çocuklar yok mu? Beni ters çeviriyorlar.”

  “Arkadaşlar demokrasimiz dört ayağını üzerine döndü dönüyor. İnşallah bir daha yaramaz çocuklar çıkmaz da demokrasimiz menziline sağ salim varır. İşte bizim asıl problemimiz budur. Bilmem anlatabildim mi?

Site içi arama

Site düzenlemesi Crystal Studio