MUHSİN YAZICIOĞLU DÜŞÜNCE VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ (MUHSİYAD)Tarafından Gerçekleştirilen
“YENİ ANAYASAL DÖNEMDE TÜRK SİYASİ HAYATI” KONULU ÇALIŞTAYIN SONUÇ RAPORU
Ülkemizde 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa referandumu ile kabul edilen Anayasa değişiklikleri ile Türk Siyasi Hayatı yeni bir döneme girmiştir. Siyasal hayatın yeniden düzenlenmesini amaçlayan bu değişiklikle, ülkemizin yönetim sistemi “çok partili, demokratik parlamenter sistemden”, niteliği itibari ile başkanlık sistemine benzeyen, ancak “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak adlandırılan yeni bir sisteme dönüşmüştür.
Çalıştayın amacı, hem bu yeni sistemin kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak, hem de muhtemel problemler üzerinde durmak ve çözüm üretmeye katkı sağlamaktır. Bu sonuç raporunu, Cumhurbaşkanı ve Ak Parti genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasi partilerimizin Genel Başkanları, Sivil Toplum Kuruluşları, Basın Mensupları, kısaca bütün kamuoyu ile paylaşmış bulunuyoruz. Önümüzdeki günlerde sıkça gündeme geleceğini ve tartışılacağını düşündüğümüz konular hakkında aydın sorumluluğu ve soğukkanlılığı ile gerçekleştirdiğimiz çalıştayın ülkemize yararlı olmasını diliyoruz.
Çalıştayımız Muhsin Yazıcıoğlu Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Derneği (MUHSİYAD)tarafından organize edilmiş ve Melih Perçin arkadaşımızın ev sahipliğinde 23.07.2017 tarihinde Beykoz Hıdiv Kasrı’nda gerçekleştirilmiştir.
Açılış Oturumunda Süleyman Deva Niğdelioğlu’nun, çalıştayın yönlendirici tebliği olan “Siyasi Partiler için Alternatif Siyaset Anlayışı ve Yönetim Sistemi Açarları” başlıklı sunumundan sonrakonulu oturumlara geçilmiştir.
Tartışmalar dört oturumda gerçekleştirilmiştir. İlk üç oturumda sunulan tebliğiler üzerinde tartışmalar yapılmış, dördüncü oturumda ise bütün katılımcıların iştiraki ile oturumlarda sunulan tebliğler de dahil olmak üzere çalıştay konuları değerlendirilmiştir.
İlk üç oturumda, sırasıyla, sunulan tebliğler çerçevesinde aşağıdaki konu başlıkları altında tartışılmalar gerçekleştirilmiştir:
1- Yeni Anaysa ve Siyasi Partiler
2- Yeni Anayasal Düzene geçiş: Uyum Yasaları ve Düzenlemeleri
3- Yeni Anayasal Düzende Yasama-Yürütme-Yargı: Yapı ve İlişkiler
Bu üç oturumda aşağıda başlıkları verilen tebliğler sunulmuştur:
- Yeni Anayasal Düzende Siyasi Patiler mi, Yoksa Partisiz Bir Dönem mi?
- İdeolojik Partilerin Az Oy Almalarının Sebepleri Ve Çözüm Önerileri: Büyük Birlik Partisi Örneği
- Yeni Sistemde Risk Alanları
- Olması Gereken Açısından Uyum Yasaları
- Yeni Dönemde Güçlü Meclis
- Yeni Anayasal Düzende Güvenlik Kurumlarının Koordinasyonu
- Yeni Dönem, Demokrasi ve Totalitarizm
- Yeni Hükûmet Sistemine Dair Sosyo-Politik Bir Değerlendirme
- Geçmişten Geleceğe Türk Demokrasisi Üzerine Bir Değerlendirme
Gerek oturumlarda gerekse değerlendirme toplantısında yapılan görüşmeler sonucu vurgulanan ve kamuoyu ile paylaşılmasında yarar görülen düşünceler aşağıda özetlenmiştir:
1. “Devleti Ele Geçirme” niyetini, 15 Temmuz’un en önemli sebebi olarak görmekteyiz. Türkiye’de partileşmiş, ya da partileşmemiş bütün siyasi gruplar varsa böyle bir niyetten vazgeçmek zorundadır. Türk Siyasi hayatı sürekli suikastlara maruz kalan edilgen bir yapı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasal mücadeleler devleti ele geçirmenin değil topluma hizmetin bir aracı olmalıdır. Bu konuda en büyük mesuliyet, siyaset ve devlet adamları ile siyasal kurumlara düşmektedir. Siyaset ve devlet adamları, devleti dış saldırılar kadar içten gelebilecek saldırılara karşı da korumakla görevlidir. Bu çerçevede özellikle devlet kurumlarının ve bürokrasinin bu saldırılar için bir araç olarak kullanılmasına izin verilmemelidir. Devletin siyasal kurumları devletin dış ve iç güvenliğini sağlayacak şekilde yapılandırılmalıdır. Bu vadide, “hukuk devleti” anlayışı ve kamu görevlilerinin atanmalarında “liyakat ilkesi” temel alınmalıdır.
2. Yeni Anayasal Dönemde Yargı ile ilgili uyum düzenlemeleri hızla gerçekleştirilmiştir. Yargının Yürütmenin güdümüne girmesi kaygı verici bir gelişmedir. Anayasa değişikliğinde Yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığına vurgu yapılması ile fiili durumun çelişki halinde olması “ironik” bir durumdur.
3. Meclis içtüzüğü, bu raporun yazıldığı sıralarda, yeni anayasal düzene uyum yönünde yenilenmiştir. Milletvekillerinin, yasama erkini şahsında barındıran gücünü kimsenin ipoteği altına sokmadan, kanun teklifi hazırlama bilgi ve tecrübelerini artıracak çalışmaların parlamentoda yapılması gerekir. Yürütmenin yasamadan bağımsız hale geldiği bu yeni dönemde milletvekillerimizin daha çok yasama çalışması yapması gerekmektedir.Yine erkler arasında denge ve kontrolü sağlamak amacıyla her bir milletvekilini bağımsız karar alma ve hareket etme hürriyetine sahip kılacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Tarih, anayasaların yürütme gücünü kontrol etmek yani esasen vatandaşları siyasal iktidarlara karşı korumak için ortaya çıktıklarını göstermektedir. Unutulmamalıdır ki güçlü yürütme, ne güçlü devlet ne de mutlu ülkenin garantisidir. Eğer öyle olsa idi tarihte ve çağımızda diktatörlüğün hâkim olduğu ülkeler ve bilhassa Lenin ve Stalin’in Sovyetler Birliği, Hitler’in Almanya’sı ve Mao’nun Çin’i dünyanın en müreffeh ve huzurlu ülkeleri olurdu. O nedenle, hukuk devletinden taviz verilemez; kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alan demokratik sistemden vaz geçilemez. Demokrasi ve hukuk devleti anlayışının hâkim olduğu, milletin kendi kaderine hükmettiği yönetim sistemi, ülkenin mutlu ve müreffeh, devletin güçlü olmasının temel siyasi şartıdır.
4. Diğer uyum yasalarının Ekim 2017’en itibaren Mecliste ele alınacağı bildirilmektedir. Bunların neler olacağı konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir. Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu başta olmak üzere seçim kanunlarında değişiklik yapılması zaruri görünmektedir. Milletvekili seçim kanununda da iki kademeli dar bölge sistemine geçilmesi üzerinde durulan konulardandır.
5. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimini aynı güne koyan anayasa değişikliğinin, siyasi yapıyı iki partili bir sisteme zorlayacağı anlaşılmaktadır. Bu durum, demokrasilerin vazgeçilmezi olan “temsilde adalet” ilkesinin gerçekleşmemesi anlamına gelir. Uyum yasalarında bu ilkeyi muhafaza edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Türkiye, iki büyük parti yanında başka siyasi partilerin de var olacağı ve yeterince temsil edileceği çoğulcu meclis yapısına sahip olmalıdır. Ancak bu çoğulcu yapının oluşmasında siyasi hayatın vaz geçilmez kurumları olan siyasal partilere de sorumluluk düşmektedir. Siyasi partilerin demokratik kurallara uygun olarak varlıklarının devamı ve sağlıklı işleyişleri genel siyasal hayatta olduğu gibi parti içinde de demokrasiyi hayata geçirmeleri ile mümkündür. Siyasi Partilerimiz demokratikleşme yönünde bir gelişmeyi değil de, dar kadro sultası yönündeki mevcut anlayışları devam ettirmeleri halinde, parlamentonun yasama erkini yürütmenin, daha doğrusu cumhurbaşkanının inisiyatifine sokacak bir dönüşüm, siyasi partilerimiz eliyle sağlanmış olacaktır. Ülkemizde mevcut olan “parti disiplini” anlayışının bu şekilde bir dar kadro sultası olarak uygulamaya devam etmesi halinde kendisi de mecliste temsil edilen bir partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanının (bu durumun cumhurbaşkanının kimliğinden bağımsız olarak gelecekte de devam edeceği öngörüsü altında) meclis üzerinde tahakkümüne, sonuçta ise yasama ve yargı erklerinin yürütme erkinin mutlak kontrolü altına girmesine yol açması kaçınılmazdır. Böylesi bir durumun demokrasiyle bir ilişkisi olmadığı gibi toplumsal uzlaşmayı da zedeleyeceği açıktır.
6. Mevcut ve yeni kurulacak tüm siyasi partilerin, 'Siyaset ve Yönetim Sarmalları' üreten alışılagelmiş'Hamaset Siyaseti Anlayışını' ve'Baskın Genel Başkanlık Sistemini' terk etmeleri kaçınılmaz olmuştur. Bunların yerine;'yönetim erkini gerektiğinde dizginleyecek',serinkanlı, etkili 'Demokratik Diplomatik Siyaset Anlayışını' ve 'Birlikte Yönetim Sistemini' (Demokratik Kolektif Yönetim) ikame etmeleri'Parti İçi Demokrasinin' tesisi ve gelişmesi açısından oldukça elzemdir. Ayrıca tüm siyasi parti yönetimleri; öncelikle'Parti Tüzüklerini Demokratikleştirerek', bu konudakisamimiyetlerini göstermelidirler.
7. Toplumda ortaya çıkan endişeler içinde yer alan en önemli husus referandum ile birlikte ortaya çıkan anayasal düzende yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında denge ve kontrol mekanizmalarının olmaması, yürütmenin aşırı güçlendirilmesidir. Nitekim, madde 123’de yapılan değişiklik ile “Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur” hükmü yerine “Kamu tüzelkişiliği, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur” hükmü getirilmiştir. Bu değişiklikle kanunlar hiyerarşisini bozacak bir dil kullanılmış, Cumhurbaşkanına kamu tüzel kişiliklerinin kurulması hususunda yasama ile eşit bir yetki verilmiştir. Cumhurbaşkanına tek başına kamu tüzel kişiliği kurma hakkının tanınması yasama ve yürütme dengesini bozacağı gibi aralarında çatışmaya yol açacaktır. Kamuoyunda yaygın olan “yeni sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşmış, demokratik sıfatını kaybetmiş ve tek adam otoritesi üzerine inşa edilmiş” olduğu kanaatini doğrular nitelikteki bu husus düzeltilerek hukuk devleti ilkesi korunmalıdır.
8. Anayasa değişikliğinin bizatihi kendisinden kaynaklanan problemli düzenlemeler mevcuttur. Bu problemlerin zamanla görünür hale geleceği ve problemlerin halk tarafından daha iyi anlaşılacağını açıktır. Bununla birlikte, Anayasa değişikliğinin zorunlu kıldığı uyum yasalarının çıkartılması bir fırsat olarak değerlendirilerek farklı görüşlere sahip toplum kümelerinin talep ve hassasiyetlerini de dikkate alan ve siyasal demokrasiyi geliştiren nitelikte düzenlenerek hayata geçirilmelidir. Uyum yasaları dışında zamanla ortaya çıkacak problemlerin kamuoyunda demokratik bir ortam içinde ve sağlıklı bir şekilde tartışılmasına imkân tanıyacak bir siyasal anlayışla hareket edilmesi, düşünceleri açıklama hürriyetine saygı gösterilmesi, güvence altına alınması, doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlandırılmaması ve farklı kanaatlerin TBMM’ye yansıtılmasına fırsat sağlanması gerekmektedir.
9. 2010 referandumunda “evet” oyu veren seçmenlerin bir bölümünde 2017 referandumundan önce, yasamanın yürütme erkinin güdümüne girmiş olmasından dolayı, oylarının istismar edildiği kanaati hasıl olmuştur. 2017 referandumunda “evet” oyu vermiş seçmenlerimizin de benzer pişmanlıklar yaşamaması için, ‘demokrasiyi geliştirecek uygulamalara’ ihtiyaç vardır. Temennimiz uyum yasalarının bu istikamette çıkmasıdır.
10. Sonuç olarak, anayasa gibi toplumdaki farklı kesimlerin beklentilerini uzlaştırmayı sağlama amacı güden; devlet kurumları ve onların yapı, fonksiyon ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurucu metinler toplumsal ayrışma değil bütünleşmeyi sağlayacak nitelikte olmak durumundadırlar. Toplumun çok daha büyük kesimlerinin üzerinde mutabık kaldığı daha kalıcı ve tutarlı anayasaya ülkemizin ihtiyacı olduğu açıktır. Bununla birlikte, bütün eksiklikleri ve içerdiği düzensizliklerine rağmen mevcut anayasa, toplumsal barış ve huzuru sağlayacak bir anlayışla yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Vatandaşların yöneticiler ile siyasal temsil ve katılımı gerçekleştiren siyasal partilerden beklentisi budur. Nihai olarak, tarihi birikim, tecrübe ve ilmin ortaya koyduğu üzere, vatandaşların kamu hak ve hürriyetlerini kazanması, bunların korunması ve geliştirilmesi, halkın, millet şuuruyla, meselelerini sahiplenmesini ve bu uğurda mücadele etmesini mümkün kılan çoğulcu, demokratik bir siyasal yapıyla mümkündür.
11. Bu gibi toplantıların daha geniş katılımlarla ve kamuoyuna açık olarak tekrarlanmasının Türk Siyasi Hayatı ve dolayısıyla Türkiye’nin huzur ve refahı için çok yararlı olacağına inanıyoruz. Nitekim biz de önümüzdeki günlerde, uyum yasaları adı altında hangi yasalarda ne gibi düzenlemeler yapılması gerektiğini ele alacağımız yeni çalıştaylar planlıyoruz. Bunu 8. Maddede ifade ettiğimiz gibi Mecliste yapılan çalışmalardan haberdar olarak yapmayı istiyoruz. Yapılacak çalışmalar üzerinde düşüncelerimizi belirtmenin “Türk Devletine karşı vatandaşlık görevi şuurunun, Türk Milletine ve insanlığa karşı da aydın sorumluluğunun” bir gereği olduğuna inanıyor; yapılacak değişiklikler konusunda oldu bitti anlayışından uzak, kamuoyunun önceden bilgilendirilmesi ve üzerinde yeterince tartışmayı mümkün kılacak bir takvim içinde hareket edilmesinin değişikliklerin tutarlılığı, adilliği ve meşruiyeti açısından bir zorunluluk olduğunu vurgulamayı da bir vazife addediyoruz.
Çalıştayımıza tebliğle veya tartışmacı olarak katılan değerli arkadaşlarıma, çalıştayı hazırlamak ve bu sonuç raporunu ortaya çıkarmak için tertip komitesi olarak aylardır birlikte çalıştığımız Prof. Dr. Mustafa Delican, S. Deva Niğdelioğlu ve Melih Perçin’e en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Barış, güven ve huzur dolu yarınlarda millet şuuru içinde birlikte yaşama dileği ile Yüce Türk Milleti’ne saygı ile duyurulur.
Prof. Dr. Orhan KAVUNCU
MUHSİYAD Başkanı
23 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi