Yusuf Akçura 2 Aralık 1896’da doğdu, 11 Mart 1935’te vefat etti. Dolayısıyla doğumunun 125. Yıldönümünde onu anmış oluyoruz. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

Yusuf Akçura Türk Ocağının kurucuları arasındadır. "Türk milletini sevmek ve yüceltmek" olarak tanımlanan Türkçülük ülküsüne bağlı olanların bundan yüz yıl önce kurup bu güne kadar yaşattığı "Türk Ocağı", bu ülkünün ilk ve en uzun ömürlü sivil toplum kuruluşudur.

Yusuf Akçura, Türkçülük fikrini Türk Ocağı kurulmadan çok daha önceleri benimsemişti. O sürgünde olduğu Trablusgarp şehrinden 1898 veya 99 yılında, daha sonra Türk Ocağında da birlikte çalışacakları arkadaşı Ahmet Ferit ile birlikte kaçarak Paris’e gitmiş ve orada Siyaset İlmi tahsil etmiştir. Sonraları hazırladığı ve Türk Ocağı adına yayınlanan “Türk Yılı” kitabında kendi hayatını anlatırken Paris’teki bu tahsilinin kendisine Türkçülüğü siyaseten de yapma yönünde motive ettiğini anlatır[i].   1904’te Kahire’de çıkan “Türk” mecmuasına yazdığı “Üç Tarz-ı Siyaset”, sonraları kitap haline getirilmiştir. En son baskısı, Dr. Arslan Tekin tarafından hazırlanmış ve “Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar” adıyla neşredilmiştir. 2004 yılında Kazakistan Almatı’da oğlum Buğra’yı ziyarete gittiğim zaman, Sarıarka reyonunun hâkimi olan Akan Akçurin isimli bir arkadaşıyla beni tanıştırmıştı. Bu kişi Yusuf Akçura’nın akrabası, yanlış hatırlamıyorsam torunu idi. O zaman Buğra ve Akkan baş başa verip Üç tarz-ı Siyaset kitabını Kazakça ve Rusça’ya tercüme edilip basılmasını sağlamışlardı.


Bilindiği gibi, Tanzimat Fermanının ilanından sonra Osmanlı ülkesinde baş gösteren ayrılıkçı düşünceler, 1908'de ikinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte rahatsız edici kıpırdanışlar ve davranışlar halini almıştı. Devlet içindeki etnik ayrılıkçılar bir bir ayaklanmağa, devleti parçalamağa yönelmişlerdi. Bunların önüne geçmek için Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi akımlar geliştirilip uygulamaya konulmuş, fakat bunların milli birliği ve ülke bütünlüğünü korumaya yetmeyeceği kısa zamanda anlaşılmıştı. “İttihad-ı Anasır” diye de ifade edilen Osmanlıcılık, gayri Müslim unsurların. İslâmcılık da, Arap ve Arnavut Müslüman kardeşlerimizin isyanlarını ve ayrılışlarını engelleyememişti. Geriye kalan, Osmanlı devletinin asli unsuru Türk toplumu ise, bu asli unsur olmanın tabii gereği, o güne kadar milliyetçilik yapmayan tek unsur olarak kalmıştı. Bu ana unsur, milli kimliğinden, yani Türklüğünden adeta habersiz yaşıyor, bundan dolayı ayrılıkçı davranış ve eylemlere gereken tepkiyi gösteremiyordu. Bunu gören Yusuf Akçura, Mehmet Emin (Yurdakul), Ahmet Ağaoğlu, Ziya Gökalp gibi bazı aydınlar ona kimliğini ve benliğini tanıtacak, milli duygularını canlandırıp harekete geçirecek bir dergi, Türk Yurdu dergisini çıkartmaya başladılar. Yusuf Akçura daha 1904’te kaleme aldığı “Üç tarz-ı Siyaset” makalesinde bunları etraflıca tartışmıştı.

Askeri Tıbbiye Mektebi'nden 190 öğrenci, milli sorunların çözümüyle ve Türklere Türklük bilinci kazandırmayla uğraşacak bir "gönüllüler kuruluşu" oluşturulmasına yönelik bir toplantı düzenleme girişiminde bulundu. 24 Mayıs 1911'de başta dönemin ünlü Türkçüleri olmak üzere, birçok tanınmış şair, edip, bilim ve düşünce adamına mektuplar yazdılar ve 21 kişilik de bir girişimciler kurulu oluşturdular.

Bu topluluğun Dr. Fuat Sabit (Ağacık) başkanlığındaki üyeleri ile ünlü Türkçülerden Mehmed Emin (Yurdakul), Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali Tevfik (Yükselen), Emin Bülend (Serdaroğlu) ve Ağaoğlu Ahmed Beğlerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Türkçülük düşüncesini yayacak ve yaşatacak bir derneğin kurulması ve adının da "Türk Ocağı" olması, 3 Temmuz 1911'de yapılan bu toplantıda kararlaştırıldı. Bu toplantının yapıldığı tarih, bu yüzden Türk Ocağı'nın "fiili" kuruluş tarihi de sayılır. Çünkü o toplantıda kuruluş işlemlerini gerçekleştirecek bir "geçici yönetim kurulu" seçilmiştir. Türk Ocaklarının web sitesinde kurucular olarak zikredilen (https://www.turkocaklari.org.tr/kurucu) Ahmet Ağaoğlu, Fuat Sabit Adacık, Yusuf Akçura ve Mehmet Emin Yurdakul, bu “geçici yönetim kurulu” olsa gerektir. Çünkü 25 Mart 1912’de resmen faaliyete geçen derneğin kurucuları arsında Akçura yoktur (https://www.turkocaklari.org.tr/turk-ocagi-tarihi/turk-ocaklarinin-kisa-tarihcesi-3496).

Türk Ocakları kurulduğu zaman, Türkçülerin niyeti, Türk’e Türklüğünü anlatmak, Türk Kültürünün, sanat ve edebiyatının tanınmasını ve gelişmesini sağlayacak çalışmalar yapabilmekti. 1912’de yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamnamesine göre Ocağın gayesi, “Akvam-ı İslâmiyenin  bir rükn-i mühimmi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i'lasıyla Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmak" idi. Dernek, amacını gerçekleştirmek için "Türk Ocağı adı ile kulüpler açarak dersler, konferanslar, müsamereler tertip, kitaplar ve risaleler neşir edecek, mektepler açmaya çalışacak"tı.[ii]

Kısa zamanda İzmir, Bursa, Adana, Sivas gibi büyük şehirlerde şubeler açılarak çalışmalar yurt sathına yayılmaya çalışılır; şube sayısı daha 1916 yılında 25, 1919’da 35 olur. Fakat Sevr anlaşması uyarınca Osmanlı yurdunu istila eden müttefik güçler Türk Ocaklarını kapatırlar. İstanbul’a İngiliz kuvvetleri girdiği zaman ilk olarak İttihat Terakki Partisinin merkezini, ikinci olarak da Türk Ocağı binasını müsadere ederler. Çünkü halkı istilacı güçlere karşı isyana teşvik eden, özellikle İstanbul’da o günlerde çok ses getiren büyük açık hava toplantıları düzenleyerek ahalinin milli duygularını harekete geçirmeye çalışanların mekânı Türk Ocaklarıdır. Aralarında Ağaoğlu Ahmet beyin, Ziya Gökalp’in de bulunduğu bazı yöneticileri Malta’ya sürülür. Zaten Ocağın genç üyeleri Kuva-yı milliye hareketine katılmak üzere Anadolu’ya geçerler.[iii]

Türk Ocaklılar, dernek faal olsun olmasın memleket hizmetinde oldular. Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale’de, daha sonra İstiklâl harbinde Sakarya meydan muharebesinde Türk Ocaklı gençler, özel birlikler halinde savaşa katıldılar. İstiklâl harbinde İstanbul’dan Anadolu’ya silâh ve insan sevkiyatında önemli rol oynadılar. Yusuf Akçura da Anadolu’ya geçer ve sakarya savaşına, ihtiya yüzbaşısı olarak katılır[iv]

Cumhuriyet ilân edildikten sonra, 1925’te Türk Ocakları Genel Merkezi Ankara’ya taşındı. Şimdi Kültür ve Turizm Bakanlığı Resim Heykel Müzesi olarak kullanılan tarihi bina, Türk Ocaklılar tarafından Genel Merkez olarak inşa edildi. Büyük önder Atatürk’ün takdir ettiği, dinlediği ve desteklediği Türk Ocakları kısa zamanda 260 şubesi olan büyük bir güç oldu.

Türk Ocaklarının özellikle Sovyetler Birliği bünyesindeki devletlerin vatandaşı olan kardeşlerimize gösterdiği ilgi tabii idi. Rahmetli Fethi Tevetoğlu’ndan öğrendiğime göre, Moskova’dan gelen baskılar, Mustafa Kemal Atatürk’ü 1931’de Türk Ocağının kapatılması yönünde bir karar vermeye mecbur bırakmıştı. Gerçekten Türk Ocaklarının yayın organı olan Türk Yurdu dergisinde daha Şubat 1912’den itibaren “TürklükŞüyûnu[v]başlıklı bir bölüm de yer alır. İlk zamanlar 15 günlük daha sonra aylık çıkan Türk Yurdunda bu “Türklük Şüyûnu” bölümünde Türk Dünyasının her yöresinden haberler, bilgiler vardır. Cumhuriyetten sonra da devam eden bu bölümdeki bilgiler, Sovyetler Birliğindeki Türk Cumhuriyetlerin kuruluşları, Kazakistan, Özbekistan, Kırım vb. hakkında önceleri A.Y. sonraları A. B. imzasıyla yayınlanır ve Türk Ocaklıların kardeşlerimizi ne kadar yakından takip ettiklerini gösterir. Bu bölümü kaleme alan A.Y. (sonraları A.B.) imzasının kime ait olduğunu bilmiyoruz. Muhtemeldir ki, bu kişi Yusuf Akçura’dır. Yusuf Akçura vefat etmeden 4 yıl önce Türk Ocakları kapatılmış, o zamana kadar da “Türklük Şüyûnu” bölümü devam etmiştir. 1911’de çıkmaya başlayan Türk Yurdu dergisi 1912’den itibaren Türk Ocağı’nın yayın organı olmuş ve Yusuf Akçura 1931 yılına kadar dergiyi yönetmiştir.[vi]



[i] Tekin A, Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar, Bilge Kültür Sanat, İstanbul, sayfa: 23-24.

[ii]Sefercioğlu, a.g.e.

[iii]Sefercioğlu, a.g.e.

[iv] Tekin, a.g.e, sayfa: 16.

[v] Şüyûn: Olaylar, işler.

[vi] Tekin, 2015, a.g.e, sayfa: 16.

Site düzenlemesi Crystal Studio