Enver Altaylı’nın tutuklanması üzerine, bir kaşık suda fırtına koparma hünerine sahip bazı kalemşorlar neler neler yazmadı. Bunların bir kısmına verilecek cevabımız yoktur; sadece midemiz bulanmaktadır. Bir kısmı ideolojik husumetle yazılmış, bir kısmı ise ciddiye almayacağımız yazılardır. Ali Bademci ve Hakkı Şafak Ses gibi arkadaşlarımız kendi zaviyelerinden bunlara cevaplar veriyorlar, teşekkür ediyorum. Ancak, bendeniz de aileden biri olarak, bütün bir kamuoyuna ulaşamasam bile hiç olmazsa kendi çevremi bu konularda doğru bilgilendirmek için bu yazıyı yazıyorum.

Yıllardır okudukları her yazıdan, kitaptan “Enver Altaylı’nın CİA elemanı Ruzi Nazar’ın yetiştirmesi olduğu, dolayısıyla Enver Altaylı’nın da CİA ajanı olduğu” karinesi çıkarır malum sol yazarlar. Kaynaklarına baktığınızda, çoğu kez Enver Altaylı’nın kendi yazdıklarını bulursunuz. Bunları da çarpıtarak verirler.


1.      Pedagojik formasyon sahiplerine göre, bir insanın fikri manevi dünyasının şekillenmesi 4-6 yaşlarında başlar; dünya görüşünün teşekkül ettiği yaş 13-18 yaşlarıdır. Bu yaş aralıkları kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya değişir; kalıtsal yapı da bu aralıkları etkiler. Sonrasında fikirleri, ideolojik ve siyasi tercihler, kanaatler değişebilir ama ahlâk tecessüm ettiği şekilde kalır. İster akrep karakteri ister sağlam bir karakter, sağdan sola, soldan sağa geçmekle değişmez.

Bir defa şunu hemen belirteyim halamın oğlu ve kayınbiraderim, benden beş yaş büyük Enver Altaylı’nın fikri yapısının ve dünya görüşünün oluşmasında Ruzi Nazar’ın hiçbir katkısı yoktur.

Biz Türkistanlı bir aileyiz. Enver abinin de benim ve diğer akranlarımın da yetişmesinde, fikir ve iman dünyamızın şekillenmesinde ailemizin büyükleri özellikle dedem Abdurrahman Hoca, Enver abinin babası eniştem Şakir Altaylı, benim babam Hamit Kavuncu ve benim anne tarafından dedem, Enver abilerin de hemşeri olarak çok hürmet etikleri Nasrullah Yasa’nın tesiri çoktur. Yine hemşerilerimizden Hacı Azim Eke, Mümin Efendi amca, Mullahun Eke, Emrullah Amca, Veli Efendi amca, Rabia Hanım teyze, Kasap Eke ve Tarsus’ta ikamet eden Hafız Abdullah amca hemencecik aklıma geliveren isimler…

Elbette öğretmenlerimizi saymam gerekir. Enver abinin de askeri lise ve Harp okulundan rahmetli Tahsin Ünal’ı saygıyla anlattığını hatırlarım.

Enver abi ilk okulda bize, öğretmen olan dayısının yani babamın yanına geldi, şimdi hatırlamıyorum kaç sınıfı bizde bitirdi. Fikri yapımıza babamın etkisini anlatan bir misal vereyim. Ortaokulu bitirdiğim zaman 1963 yılının haziran ayında babam bana üç kitap hediye etmişti: İmam-ı Gazali’nin Ey Oğlu isimli bir risalesi, Nihal Atsız’ın Bozkurtların Ölümü, Emil Zola’nın Terez Raken isimli romanı… yani İslamlaşmak, Türkleşmek ve Muasırlaşmak…

Biz ailemizin büyüklerinin sohbetlerinden Türkistan kavramını benimsedik. Dindar, Allah’tan korkan, Turancı fikirlerle anti komünist olarak yetiştik. Rus ve Çin devletlerini Türk devletine hasım olarak öğrendik. Ama hiçbir zaman bağnaz bir Rus veya Çinli düşmanı olmadık. Devlet başka insan başka…

Bizim evlerimizde ilk din dersi imanın altı şartını öğrendiğimiz soru-cevap tekerlemesiydi: “Rabbin kim? Allah”, “Peygamberin kim? Hz. Muhammed”, “Dinin ne? İslâm”, “Kitabın ne? Kur’an-ı Kerim”. İkincisi de “en çok kimi seversin?” sorusunun cevabıydı. En çok Allah, sonra Hazreti Muhammed; yani ilk iki sırada Allah ve peygamberi, sonra anne baba, dede, nene, kardeşler, hala, teyze, amca, dayılar, arkadaşlar ve öğretmenler herkese göre değişen sıralarda gelirdi.

2.      Ruzi Nazar ile Enver abinin tanışması 1965-66 yıllarıdır. Yani Enver Altaylı 21 Mayıs 1963 darbe teşebbüsüne katıldığı suçlamasıyla 1459 öğrencinin tamamı arasında 19 yaşında Harp Okulundan atılmış, Hukuk Fakültesine girmiş, Yeni İstanbul Gazetesinde çalışmaktadır. Yani 21-22 yaşlarındadır. Enver Altaylı’nın MİT’e alınması için rahmetli Fuat Doğu’ya tavsiyede bulunanlar arasında Ruzi Nazar, Alparslan Türkeş ve Dr. Baymirza Hayit vardır (Enver Altaylı, 2013). Enver Altaylı Ruzi Nazar’ı anlattığı bu kitabını hem bir roman hem de bilimsel bir biyografi olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla zaman zaman roman kurgusunda satırlara gerçekten rastlarsınız; ama gerçekleri değiştiren kurgular değildir. Bu kitabı Türkiye’yi düşünen her aydının okumasını tavsiye ederim.

3.      Ruzi Nazar’a gelince, bu yazının maksadı onu savunmak değildir, ama vicdanım beni, ona yapılan haksızlıklara da cevap vermeye mecbur etti.30 Nisan 2015’te 98 yaşında vefat eden bu insan hakkında yazılıp çizilenlere bakınca kelimenin anlamıyla “hal-i pür melalimize” üzülüyorum. Aslında nezaketen kullanmamam gereken “ölü eti yiyicileri” tabirini bunları okuyunca az bile bulduğumu belirtmeliyim. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, din kardeşi hakkında dedikodu yapanlar için bu tabir kullanılır. Bütün bilgi eksikliğine boş verip ideolojik motivasyonla veya papağan tabiatıyla oluşmuş peşin hükümlerini neredeyse tek delil sayan bu bağnaz tipler, gazeteci-araştırmacı sıfatının arkasına gizlenerek utanmadan ahkam keserler; ben de bunlara “ölü eti yiyicileri” dersem ayıp mı olur acaba diye tereddüt eder dururum.

Ruzi Nazar rahmetlinin ve Türkistan Ordusu mensuplarının hazin hikayesi öyle birkaç paragrafa sığmaz. İkinci Dünya harbinde Ruslar Kızıl orduya Müslüman-Türk gençleri geri hizmetlerde istihdam etmek üzere alırlar. Ama bu yavruları birkaç haftalık eğitimden sonra Almanların karşısına cepheye gönderirler. Bu gençlerden esir düşenler arasında yetişmiş aydınlar vardır. Bu aydınlar aracılığıyla Alman Nazi yönetimi bu esirlerden Türkistan Milli İstiklal Ordusu oluşturur. Önceleri sünnetli oldukları için Yahudi sanılarak gaz odalarına gönderilen bu insanlar, sonraları Yahudileri “onun sünnetine aldanmayın, sünnet bizde de var, dolayısıyla bu Müslüman” diyerek gaz odalarına gitmekten kurtarmıştır. Ordu kısa zamanda yüzbinlerle ifade edilen bir sayıya ulaşır. Harbin sonucu malum; hastalıktan ve savaşta ölen kitleden geriye kalan birkaç bin kişi anlaşma gereği Ruslara iade edilir; onların da çoğu memleketlerine gidemeden “infaz” edilirler. İşte Ruzi Nazar, geriye kalan birkaç düzine bahtlı insandan birisidir. Rahmetli Cengiz Dağcı da onlardan birisi olarak hayatlarını “Onlar da İnsandı” romanında çok güzel anlatır.

4.      Şimdi “Allahtan korkmaz kuldan utanmaz” kalemşorlar empati yapma ihtiyacı da duymadan bu insanları aşağılayan, suçlayan ifadelerle senaryolar yazıyorlar. İnsafsız merhametsiz vicdansız bu güruh bataklık bilmez, sıtma bilmez, savaş sonrası 1945’li yılların mahrumiyet şartlarını tasavvur dahi edemez; yardım sever insanlık timsali Alman, İtalyan, İngiliz ailelerin bu kalan birkaç insanı nasıl saklayıp baktığını tenezzül edip okumamışlardır; okusalar da es geçmeyi marifet sanmışlardır. Çünkü pusulaları, Sovyetlerden dağıldıktan sonra da Moskova’ya ayarlıdır.

Yaşamanın bile mucize olduğu o şartlarda Ruzi Nazar CİA’dan iş teklifi almışsa, kabul etmesi hem hayati bir zaruret hem de Türkistan davası için bir fırsattır. Solcu kafalar dahi bunu anlayabilir, yeter ki azıcık vicdanı olsun.

Bu bahtlı insanlar arasında benim tanıdığım iki kişi vardır: biri muhterem Ruzi Nazar; diğeri muhterem Dr. Baymirza Hayit’dir. İkisi de rahmetli oldu. Mekanları cennet olsun. Bir üçüncüsünü Peşaver’de tanıdım: Azadbeg rahmetinin babası Dr Vakıfbeg Kerimi. Bildiğim dördüncü bir isim de Cengiz Dağcı. Hepsi rahmetli oldu. Allah taksiratlarını affetsin, mekanları cennet olsun.

5.      Dedemiz Abdurrahman Kavuncu, Türkiye’ye 1938’de değil, 1880’lerin ilk yarısında gelmiş ve o zaman Osmanlı toprağı olan Medine’ye yerleşmiştir. Dedemle Ruzi Nazar arasında arkadaşlıktan bahsedenler zamanda yolculuk yapıyorlar! Dedemin doğum tarihini bilemiyorum. Ama Medine’ye geldiğinde 18-20 yaşlarında olduğuna göre 1865 civarında doğmuş olmalıdır. Ruzi nazar ise 1917 doğumlu. Dedem 1917’de Medine İngilizler tarafından işgal edilince, Fahreddin Paşa’nın “bize yardım ettiniz, biz ayrılınca korkarız size kötülük ederler; onun için bizimle birlikte Anadolu’ya gelseniz iyi olur” tavsiyesiyle, nenem, orada doğmuş olan Ahmet amcam ve Melek halamla birlikte, askerin tahliye trenine binip Adana’ya gelen Buhari aileler arasındadır. Osmaniye’de İstiklal Harbinde hizmeti olmuştur.

Enver Altaylı Ruzi Nazar’ı 1965’ten sonra tanıdı, dedem 1966’da vefat etmişti. Muhtemel iyi niyetli bir teşevvüş, Dr. Baymirza Hayit’le ilgili olabilir. Dr. Hayit Hac için gittikleri Medine’de 1957 yılında yine Hac vazifesi için orada bulunan dedem rahmetli Abdurrahman Hoca ile tanışmıştı.

Onlar eserleriyle, sohbetleriyle bize Türkistan cumhuriyetlerinin bağımsızlığını bir dava olarak benimsettiler, yetişmemize katkıda bulundular. Allah onlardan razı olsun. Bu insanlar Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, hüsn-ü kabul görmeseler de savaş suçlusu olarak arandıkları ülkelerine gittiler, hısım akrabalarını gördüler. Ama bizim bağnazlar bunları da merak etmezler.

6.      Ruzi Nazar CIA’da çalıştığı yıllarda da öncesinde de sonrasında da Türkistan cumhuriyetlerinin bağımsızlığı için çalışmıştır. Türkiye’nin aleyhine yaptığı bir şeyler olduğunu da sanmıyorum. Sol kalemlerin yazdıkları hayal ürünü senaryolardır, gerçeklerle ilgisi yoktur. Yine de bir yanılma payı olabilir diye söylüyorum: Allah taksiratını affetsin.

Site düzenlemesi Crystal Studio