KAZAKİSTAN

 

Genel Bilgiler

En geniş toprağa sahip Türk Cumhuriyeti olan Kazakistan’ın yüzölçümü 2,800,000 km karedir ve Hazar Denizine kıyısı vardır (şekil:10.2). Nüfusu Temmuz 2017 tahminlerine göre 18,5 milyonu aşmıştır. Yaş ortalaması ortanca değer olarak kadınlarda 32, erkeklerde 29’dur. 2009 yılı tahminlerine göre nüfusun %63.1’ini Kazaklar, %23.7’sini Ruslar, %2.9’unu Özbekler, %2.1’ini Ukraynalılar, %1.4’ünü Uygurlar, %1.3’ünü Tatarlar, %1.1’ini Almanlar ve %4.4’ünü de Koreli, Kırgız, Moğol, Türkmen, Ahıskalı, Azeri ve Tacikler gibi diğerleri oluşturmaktadır. Din bakımından nüfusun %70.2’si Müslüman, %26.2’si Hristiyan’dır. (https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/kz.html).

Kazakistan’da idari yapı olarak 14 İl ve 3 özel şehir vardır. Almatı ve Astana ile birlikte üçüncü özel şehir olmasına daha önce karar verilen Türkistan (Yese) şehri, 2018 yılında alınan yeni bir kararla Güney Kazakistan İli’nin merkezi olmuş, ilin adı da Türkistan olarak değiştirilmiştir. Ülkenin başkenti 1998’de Almatı’dan kuzeye taşınarak Astana olmuştur.

Kazakistan, 26 Ekim 1990’da egemenliğini, 25 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Fakat bağımsızlık günü olarak, 1986’daki olayların anısına, 16 Aralık günü benimsendi.

 

Şekil: 10.2- Kazakistan Haritası


Tarih

Bugünkü Kazakistan topraklarında tarihin çok eski dönemlerinden beri Türkçe konuşan topluluklar yaşamaktaydı. VIII-XI. Asırlarda bölgede İrtiş ırmağı etrafında hüküm süren ve Sakalar gibi eski Türk topluluklarından olan Kimer ulusu vardı. Bugünkü Kazakistan’da işte bu Kimerlerin torunları ile Cengiz ve sonra Altınordu zamanlarında bölgeye yerleşmiş olan Kıpçak, Nayman, Kanglı, Karluk, Oğuz boylarından birçok tayfa karışık olarak yaşamaktadır.

Kazakların tarih sahnesine siyasi bir varlık olarak çıkışı, 15. asır başlarına rastlar. Berke Handan sonra Altınorda’nın başına geçen Özbek Han (1312-1340) Cengiz torunlarından Şayban Han’ın soyundandı. 1428 yılında işte bu Özbek Han soyundan gelen Ebulhayr Han tahta çıktı. Ancak, Timurlular arasındaki mücadelelere karışan Ebulhayr Han, Ebu Said’i Abdullah’a karşı destekledi ve tahta çıkmasını sağladı. Bu arada Hanlığın toprakları Moğol Oryatların hücumuna uğradı. 1456 yılında Sığnak savaşında Ebulhayr Hanın kuvvetleri Oryatlara yenildi. Bu meşguliyetler arasında Cengiz’in torunlarından Urus Han soyundan geldikleri için Özbek halkına kendilerinin baş olması gerektiğini düşünen Kerey ve Canibek kardeşler isyan ettiler. Fakat 1457 yılında Ebulhayr Han’a yenildiler ve bazı Moğol Oryat aileleri ve Özbek aşiretleriyle (genellikle Kanglı boyundan) Çu havzasına çekildiler (Kesici, 2003: 31-33; Gömeç 2001: 742). Önce Kerey, sonra Canibek Sultanlar bu isyankâr halkın başına geçti. Zamanla bu isyankâr Özbek grubu, bölgede yaşayan diğer Türk gruplarıyla karıştı, muhtemelen Çağatay Türkçesindeki kozgaluv (başkaldırmak, isyan etmek, bir otoriteye baş eğmemek) fiilinden türeyen Kazak sözü bu halkın ismi oldu.*

Bu “Kazak” Özbeklerin tarihi bundan sonra, önce aralarında birlik için mücadelelerle geçti. Burunduk Han (1480-1511) zamanında bazı grupların isyanı bastırılamadı. Burunduk Han Buhara’ya sığınmak zorunda kaldı. Kazaklar bir müddet siyasi bir yapılanma içinde olmaksızın göçebe kurallarıyla yaşadılar. Kâzım Han (1445-1523) gibi bazı hanlar zamanında sağlanan birlik kısa süreli oldu. Muhtemelen Tevekkel Han (1583-1599) zamanında Kazakların üç cüzü (ulu, orta ve küçük cüzler) kesin şeklini aldı (Hayit, 2004: 12). Bugün Kazaklar arasında üç cüzün, Cengiz Han zamanında yaşayan Alaş isimli bir Ata’nın üç oğlundan geldiğine (Gömeç 2001: 742) dair bir efsane yaşamaktadır. Tevekkel Han zamanında bir taraftan Buhara Hanlığıyla, bir taraftan Güney Sibirya’yı ele geçiren Ruslarla mücadele edildi. Esir aldıkları yeğeni Oraz Muhammed’i, Sibir hanlığının başındaki Küçüm Han’a karşı savaşması karşılığında bırakacağını söyleyen Ruslara aldanan Tevekkel Han, Küçüm Han’a saldırdı ama Ruslar yeğenini bırakmadı.

Rusların Türkistan topraklarına asıl girişi, 18. asır başlarından itibarendir. Ruslar o yıllarda bugünkü Kazakistan’ın kuzey sınırlarına kaleler, şehirler, ticaret merkezleri kurmaya başladılar. Meselâ 1716 yılında İrtiş havzasında Omsk, 1718’de Semipalatinski, 1734’te Yayık (Ural) nehrinde Orsk, 1742’de Orenburg, 1752’de Peterpaul (Kızılcar) şehirleri kuruldu. (Ölçekçi 2007: 22)

O sıralarda Ruslarla sıkıntılar başlamadan önce Kalmuk** saldırıları Kazaklara çok hasar veriyordu. Yaklaşık 150 yıl Kalmuklarla savaşan Kazaklar, 1777’de Abılay Han’ın kesin zaferine kadar Moğollardan çok zarar gördü. 1755 yılında Çongar topraklarını işgal eden Çinliler, bir milyon Oryat’ı yok etti. O kötü günlerin hatırasına Kazak Halk türküsü “Elim Ah” o günlerden bugünlere söylenegelir. (İsmail 2002: 63-64; Hayit 2004: 14).

Jungar belâsından kurtulan Kazaklar Ruslarla da uzun mücadeleler yaptı ama sonunda Ruslar ülkenin tamamını işgal etti. Kazakistan bozkırlarına Rusların yerleşmesi, 1730’lardan 20.asır başlarına kadar süren uzun bir süreçte oldu. 1730’larda Başkırtlara karşı bir güvenlik politikası olarak Küçük Cüzün başındaki Abulhayr (Abılay) Hanın Çariçeye gönderdiği bağlılık mektubu beyler ve aksakallardan oluşan kurultay tarafından kabul edilmedi. Abulhayr Han 1748’de Barak Han tarafından idam edildi. Daha sonra Ruslar, kâh Başkırtları, kâh Kalmukları, kâh Küçük Cüzü kullanarak bunların her birini diğerlerine karşı kendilerine muhtaç durumda tutma siyaseti güttü. Genel tarihi bilgilere göre 1731 yılında Küçük Cüz, 1734 yılında Orta Cüz, 1738’de de Ulu Cüz Rus himayesine girdi (Gömeç: 742–744).

Ancak bu bağlılık göreceliydi. Küçük cüzde, kurultay tarafından seçilen yeni Han, 1800’lü yıllara kadar muhafaza edilen Cengiz han töresine göre beyaz keçeye konarak havaya kaldırılıyor, fakat han oluşu Rus çarı tarafından tasdik ediliyordu. Kazak Hanları, tahta çıkışlarının Rus Çarı tarafından tasdik edilmesini, Rusların kendilerini tanımasının ve Kalmuk, Başkırt veya diğer Kazak unsurlara karşı desteğinin bir nişanı olarak görüyor, Ruslar da Kazak Hanlığının kendilerine bağlılığının ve sadakatinin bir işareti olarak algılıyordu (Hayit 2004: 57).

Başlangıçta Kazak hanlıklarını Rus Çarına yarı bağımlı vaziyette tutan bu durum 19.asır başlarına kadar devam etti. Rusya, Tatar Mollalar vasıtasıyla “ulul emre itaat” vazederek, tüccarlar vasıtasıyla insanları ekonomik olarak muhtaç hale getirerek, daha önce inşa ettiği kaleler ve şehirlere askeri birlik ve çiftçi aileler yerleştirerek Türkistan’da adım adım ilerliyordu. Bu uygulamaların Han’ın bilgisi ve/veya rızasıyla yapılıyor olmasından rahatsız olan göçebe ve çoban Kazaklar zaman zaman kendi hanlarına isyan ettiler. Bunların en büyüğü 1792’deki Sırım Batur isyanıydı (Ölçekçi 2007: 24). 1806 ile 1812 yılları arasında Napolyon ile uğraşan Rusya, bu problemden kurtulunca Türkistan’da daha kararlı politikalar uygulamaya başladı.

Önce Küçük Cüzde Hanlık mücadelesini kışkırttı, bu gibi ihtilâflardan her fırsatta yararlandı. 1845’te Cihangir Han’ın ölümünden sonra yeni bir Han seçilmesine müsaade etmeyen Ruslar, Rus subayları yönetiminde bazı Kazakların da katıldığı bir şuraya Han’ın yetkilerinin devredilmesini sağladı ve bu durum 1917’ye kadar sürdü (Hayit 2004: 60). Ulu cüz de daha önce, Çin Jungar devletine son verince Doğu Türkistan tarafında Çin himayesine girmiş oldu (Gömeç 2001: 745).

Öte yandan Orta cüzün başındaki Veli Han, Ağustos 1819’da ölünce yerine yeni han seçilmediği gibi, “Han” unvanı kaldırıldı. 1822’de de kabile nizamı yerine muhtarlık, ilçe, nahiye ve eyalet sistemi getirildi. “Rus Binbaşısı” rütbeli ve maaşlı bir Kazak, “Ağa Sultan” unvanıyla eyaletin başına getirildi. Böylece Ruslar, Kazaklardan oluşturdukları bir memur tabakası ve yeni bir idari yapı oluşturuyordu. (Hayit 2004: 60)

Zaman içinde Ruslar hâkimiyetlerini netleştirmek, dolayısıyla Kazak hanlıklarının bu otonomisine son vermek üzere bazı idari tedbirlere gittiler, önce birazı Kazak ileri gelenlerinden, birazı da Rusya’nın gönderdiği memurlardan oluşan bir yönetici kurul devreye soktular. Bu kurulda yer alan Kazaklar, genellikle Rusların adamlarından seçiliyor veya Kazak otoritelerini zaafa uğratacak şekilde kullanılıyordu. Bu arada getirilen Rus göçmenler için çayır mera ve otlakların tarla arazisine çevrilmesi, hayvancılıkla uğraşan Kazaklara çok ciddi zarar veriyordu. Bütün 19.yüzyıl boyunca bu problem devam etti. Orta cüzden Kene Sarı gibi kahramanların başlattığı isyanlar uzun yıllar devam etti, Ruslara kök söktürdü, ama Kazaklar arasındaki ihtilâflar, bölgede Rusları dengeleyecek güçlü bir Türk devletinin olmayışı (Gömeç 2001: 770) ve nihayet Rusların akıllı ve ısrarlı çabaları bu isyanları neticesiz bıraktı. 19. yüzyıl sonlarında Rusya Kazakistan topraklarını devlet mülkü ilan etti. 20. yüzyıl başlarında Kazakistan’a gönderilen heyetlerin yaptığı traji – komik incelemelerle 2 milyon hektar arazinin hayvancılık yapan göçebe Kazak-Kırgızlara*** yeteceği, geri kalan 20 milyon hektardan fazla araziye Rus çiftçilerinin getirilip yerleştirilebileceği tespit edildi. Bu “fazla arazinin(!)” en verimli 14 milyon hektarına 1915 yılına kadar 2 milyon Rus getirildi. (Ölçekçi 2007: 26)

1917 Ekim ihtilâlinden hemen önce askere alma uygulamasına karşı Türkistan genelindeki Kozgalış (başkaldırı) oldukça etkili oldu, Cüneyd Han komutasındaki isyancılar Hive’yi aldılar. Ne yazık ki, 1916 yılının yaz aylarında Ruslar 1,5 milyon kardeşimizi katletti. 1917’de Kazakistan’da Alaş Orda bağımsız hükümeti kuruldu. Ekim ihtilâlinden hemen sonra 1918 yılında Kırgızistan ve Türkmenistan Rusya Federasyonu bünyesinde kurulan Özerk Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlandı. 1919 yılında Hive’yi Cüneyd han kuvvetlerinden alan Bolşevikler, Hive ve Buhara hanlıklarını, halk cumhuriyetlerine dönüştürdü. 1920 yılında Kazak Özerk Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu, Alaş Orda bolşeviklere katıldı. 27 Ekim 1924’te Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu, bu cumhuriyet bünyesinde Kırgız Özerk bölgesi oluşturuldu. 14 Şubat 1925’te Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1936 yılında gelindiğinde Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bünyesindeki özerk bölgeler ayrı birer cumhuriyet olmuştu, daha önce kurulan Özbekistan ve Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerine Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan da eklenmişti. (Ölçekçi 2007: 195-196)

1954 yılında Kruşçev zamanında Kuzey-Orta Kazakistan’da kurulması kararlaştırılan “Bâkir Topraklar Ülkesi” adındaki yeni idari bölgenin merkezi yapılan ve adı da bu anlamda “Tselinograd” olarak değiştirilen Akmola, bağımsızlıktan sonra 1998`de Kazakistan’ın astanası (başkenti) yapılmış; adı da “Astana” olarak değiştirilmiştir. Bu 1954 yılında uygulamaya konulan proje kapsamında diğer cumhuriyetlerden 1 milyon kişi bölgeye getirilmiş, ancak Kazak yöneticilerinin basiretli ve dirayetli muhalefetleri sonucu uygulama daha da ilerlemeden durdurulmuştur. Rus sömürü düzeninin son atakları 1975’te Aziya kitabını yasaklama ve yazarı Olcas Süleyman’ı cezalandırma, Alman özerk oblastı kurma çalışmaları da netice vermedi.

Bütün bunları engelleyen direnişin sorumlusu olarak görülen Kazakistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri Dinmuhammed Kunayev, Gorbaçov tarafından 1986’da görevden alındı, daha doğrusu istifa ettirildi ve yerine Moskova’dan Genady Kolbin isimli birisi atandı. Kazak aydınlarına göre, çok sevdikleri Kunayev’e yapılan bu muamele, haksızlıktı ve Kazaklar haksızlığa dayanamazdı.

Jeltoksan Olayları

Kesici (2003: 220-230) 16 Aralık 1986 günü başlayan ve birkaç gün devam eden olayları şöyle anlatıyor:

Üniversite hocaları, öğrenciler ve yazarlar, parti üyesi bürokratlar  Almatı`da Brejnev alanında (bugün Jeltoksan -Mira- ile Satbayeva caddelerinin kesiştiği yerde Novi Ploşet ‘Yeni Meydan’ veya Respubliki Ploşet ‘Cumhuriyet Alanı’ adı verilen yerde) toplandılar. Gözlemciler 25 bin kişi diyor. “Kolbin Moskova`ya dön”, “Kazakistan Kazaklarındır”, “Ruslar Rusya’ya gitsin” gibi pankartlar taşıyorlardı. Gorbaçov döneminde Sovyetler Birliğinde ilk defa böyle bir gösteri oluyordu. Daha sonra Baltık Cumhuriyetlerinde, Ukrayna`da, Gürcistan`da, Azerbaycan`da, Özbekistan’da da benzer olaylar yaşanacaktı.

Olaylar, askeri bir operasyonla bastırıldı. Kolbin’in Metel-86 (Kar Fırtınası – 86) adını verdiği operasyonda kaç kişinin öldüğü bugün hala bilinmiyor. Resmi kaynaklara göre 2 kişi, bazı gözlemcilere göre 2 binden fazla insan öldü. Genel kanı ise, gerek olaylar, gerekse operasyon esnasındaki “yargısız infazlar” sonucu ölenlerin sayısının ikiyüzün üzerinde olduğudur. Operasyon sonucu 8500 kişinin sorgulaması yapılmış, bunların 99’u tutuklanıp yargılanmıştı. Yargılama sonucunda bunların bir kısmı, 4 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları almıştı. Kayrat Rıskulbekov isimli mimarlık enstitüsü öğrencisi bir genç ölüm cezasına çarptırılmış, sonra ceza müebbed hapse çevrilmiş, ne yazık ki, hapiste azılı bir Rus katil ile aynı hücreye konan Kayrat, intihar süsü verilen şüpheli bir ölumle hayatını kaybetmişti. Allah rahmet etsin.

Ayrıca, 12 rektör görevlerinden alınmış, 264 ögrenci yükseköğretim kurumlarından, 758 kişi Komsomoldan atılmış, binlerce memurun görevine son verilmişti. 1989`a kadar görevinde kalan Kolbin, 1989`da Moskova`da başka bir göreve atandı ve Haziran 1989’da Kazakistan Komünist Partisi Birinci Sekreterliğine  Nursultan Nazarbayev getirildi. Nazarbayev, Nisan 1990`da Kazakistan Yüksek Sovyetinden Başkanlık sistemine geçme kararı çıkardı ve Parlamentoda yapılan oylamayla Kazakistan’ın  ilk cumhurbaşkanı oldu. 25 Ekim 1990’da Kazakistan, diğer birçok Sovyet cumhuriyeti gibi, egemenliğini ilân etti. Egemenlik ilânı ile Kazakistan, Sovyetler Birliğinden ayrılmış olmuyor, sadece kendi toprakları üzerinde artık kendi hükümranlığını ilân etmiş oluyordu.

Egemenlik ilânı Kazakistan’da genel olarak memnuniyetle karşılandı. Ancak Slav kökenli vatandaşlar, Kuzeydoğu Kazakistan’da Öskemen’de bu egemenlik ilânına karşı gösteriler yaptılar. Ancak, 1730’larda başlayan ve ülkede Rus hâkimiyetini perçinleme sonucuna neredeyse gelmiş olan 250 yıllık süreç, artık tersine işlemeye başlamıştı. Kazakistan 26 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilân etti, ancak bağımsızlık günü olarak jeltoksan olaylarının anısına 16 Aralık günü kabul edildi..

İdari ve Siyasi Yapı, Yargı

                 Bağımsızlık ilânından sonra geçen 20 yıl içinde hazırlanan Anayasa 1995’te halkoyuna sunularak yürürlüğe girdi. Devletin simgeleri olan Bayrak ve Milli Marş kabul edildi. Devlet dili Kazakça oldu, ancak Rusça da ikinci resmi dil olarak varlığını ve geçerliliğini korudu. Kazak milli parası Tenge 1993’te yürülüğe girdi. Serbest piyasa ekonomisine geçildi. Kuvvetler ayrılığı prensibine uygun bir siyasi rejim geliştirildi. İki kademeli parlamentoda, senatoda 39, mecliste 77 üye vardır. Kazakistan, güçlü bir devlet başkanlığı sistemine sahip üniter bir devlettir. Hükümet doğrudan devlet başkanı tarafından atanır, ancak Başbakan yardımcıları, Dışişleri, İçişleri, Savunma ve Maliye Bakanlarıyla Devlet Güvenlik Komitesi başkanı parlemento tarafından onanır.

Yargı erkinin en tepesinde Yüksek Mahkeme bulunur. Devlet Mahkemeleri, bu Yüksek Mahkemeyle yerel mahkemelerden oluşur.

Bağımsızlıktan sonra çok partili sisteme tedrici bir şekilde geçilmiş, esas olarak 2002 yılında parlamentodan geçen “Siyasi Partiler” yasasıyla yürürlüğe girmiştir. Baraj %7’dir. Tam ve kâmil bir demokratik rejimden bahsedilemese bile Kazakistan’da nispi bir siyasi istikrardan bahsedilebilir.

 



*Daha sonra Rus boylarının ve Knezlerinin zulmünden kaçan ve aşağı tabakadan, çoğunlukla köylü ve Ukraynalıların bir alt grubu sayılan topluluklar için de, “kanun ve hâkimiyet tanımayan” anlamında Türkçeden Rusçaya geçen bu “Kazak” sözü kullanılmıştır (Kurat ve Temir, 2001, sayfa 591). Ancak bu iki Kazak grubunu karıştırmamak lâzımdır. Onun için bu Slav kökenlilere “Kozak” tabir edilmektedir. Bunlar da Atsız’a göre Kuman, Peçenek, Oğuz Türkleriyle Slavların karışmasından meydana gelmiştir, ama Slavca konuşurlar (Ölçekçi 2007: 9).

 

** Rusların Kara Kalmuk dediği Moğol boyu Oryatlar 16.asırda Jungar Hanlığını kurmuşlardı (Gömeç 2001: 770)

***  Ruslar ve batı kaynakları ilk zamanlar, Kırgızlarla da karışmış olan bu Kazaklara, Kırgız – Kazaklar veya sadece Kırgızlar (Ölçekçi 2007: 9, Gömeç 2001: 772) diyordu. Daha sonra gerçek Kırgızlarla karşılaşınca bunları Kazaklardan ayırt etmek için Kara Kırgız diye adlandırmışlardı (Gömeç 2001: 772).